28 Ocak 2014 Salı

Kitap Yorumu: Aynı Yıldızın Altında - John Green

KİTAP KÜNYESİ
Kitabın Adı: Aynı Yıldızın Altında
Özgün Adı: The Fault In Our Stars
Yazarın Adı: John GREEN
Sayfa Sayısı: 317
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 4.49

On altı yaşındaki kanser hastası Hazel Grace’in birkaç yıl daha yaşamasını garanti eden tıp mucizesine rağmen hastalığı ölümcüldür ve konulan teşhisle birlikte yıldızlar, öyküsünün son bölümünü çoktan kaleme anlmıştır.
Fakat Augustus Waters isimli, yakışıklı bir sürpriz karakter, Kanserli Çocuklar İçin Destek Grubu’nda boy gösterince Hazel’ın hayatı bambaşka bir yöne sapar ve bu zeki çocuğu çekimine karşı koyamayan kızın öyküsü yeniden yazılır.

BENİM YORUMUM



Herkese merhabalar! Ben Zeynep, bu gün bloğun ilk kitap yorumunu yazacağım, çok heyecanlıyım..

Evet, ilk yorumu Aynı Yıldızın Altında’ya yapmak istedim. Aslında bu kitabı 3-4 ay önce okumuştum sanırım ve kesinlikle en mükemmellerindendi. Okuyanların neredeyse çoğu gibi ben de ağladım; çok fazla ağlamadım, ama ağladım. Aslında bu benim için büyük bir olay, çünkü ben hayatımda ilk kez bir kitapta ağladım. Yine okusam yine ağlarım. Bundan seneler sonra okusam, yine ağlarım.

Şimdi böyle deyince çoğu kimsenin aklında yazarın kanserin acındırıcılığını kullandığı akıllara gelebilir. Eğer öyleyse, yanılıyorsunuz. Çünkü John Green her şeyi o kadar gerçekçi sunmuş ki okuyucuya! Hiçbir şeyi abartmamış bu yüzden de kitabın inandırıcılığı artmış.

 Ve kitabı gözümde mükemmelleştiren bir diğer özelliği ise, kitabı okurken aslında güldüğüm yerlerin ağladığım yerlerden daha çok olmasıydı. Şöyle ki; kitabın başında herkesin hüngür hüngür ağladığını söylediği kitap bu mu? dedim,  ama bir takım olaylardan sonra, kitabın yarısını geçtiğimde yavaş yavaş gülücüklerim azaldı, ve sonunda göz yaşlarıma hakim olamadım.

Ben kitabın konusundan pek bahsetmemişim, bahsedeyim o zaman; :P

Kanser hastası ve her gün ölümle yüzleşen Hazel Grace ölümden değil, öldüğünde annesi ile babasının hissedeceği acıdan korkuyor ve bu yüzden onları üzmemek için elinden geleni yapıyor. Annesinin isteği üzerine, her ne kadar istemeyerek de olsa bir destek grubuna katılıyor. Ve burada tek bacağını osteosarkomadan kaybetmiş, ama zekasından, yakışıklılığından ve sempatisinden hiçbir şey kaybetmemiş Augustus ile tanışıyor. Kendisini her an patlamaya hazır bir bombaya benzeten Hazel, başlarda Augustus’u kendinden korumaya çalışsa da sonunda kendi seçimi deyip olayları akışına bırakıyor.

 Gus –ben de Hazel gibi Gus diyeceğim çünkü sürekli yazımını kontrol etmekten yoruldum!- sanırım okuduğum en olağanüstü gücü olmayan kahraman karakterdi. Her sayfada tekrar tekrar aşık oldum ona. Kitabı okuyanlara soruyorum; öyle değil miydi ama? O tavrı, davranışları, metaforik takıntılarıyla, gözleri ve yamuk gülüyle aşık olmamak mümkün mü? Çok mükemmelsin Gus, çok! Tamam, sakinleşiyorum. Yoksa sadece Gus üzerine ayrı bir karakter inceleme yazısı mı yazmalıyım? Evet, bunu düşüneceğim.

Gus demişken Hazel’i unuttuk. İnanın Hazel de hiç göz ardı edilebilecek bir karakter değil. Uykunun kanseri yendiğine inanıyor ve gününün çoğunu uyuyarak, kitap okuyarak ve biraz da bilgisayarda takılarak geçiren bir kız nasıl içimizden biri olamaz ki? (Yani sizleri bilemem ama, benim normal bir tatil günümle çok büyük benzerlikler gösteriyor) Tabii, bizlerin ölümü düşünme oranının onunki kadar fazla olduğunu sanmıyorum. Ve Hazel’in 16 yaşında hayattan bizim öğrendiğimizden çok daha fazla şey öğrenmiş bir kız olduğundan da çok eminim.

Kitabımızın üçüncü karakteri Isaac. Hazel'in Destek Grubu'ndan arkadaşı, hatta Hazel ve Gus onun sayesinde tanıştı diyebiliriz. Kanser Isaac’den ise gözlerini alıyor. Ama o böyle bir durumda bile engelleriyle dalga geçebiliyor. Isaac’in iradesine hayran kaldım. Ve tabii Gus ile aralarında geçen diyaloglara. 

John Green’e, anlatımına, karakterleri kusursuz değil hatta son derece kusurlu kılmasına, düşünüş şekline; her şeyine aşık oldum! (Biliyorum her şeye aşık oluyorum ben ama fangirl kalbi işte, naparsın?! )

Yani kısacası; ne işiniz var? Gidin kitabı okuyun!

Söyleyeceğim başka bir şey kaldı mı? Evet kaldı. Kitabın filmi! Eveeeet! Kitabı okuduğumdan beri filmi için ayrı bir heyecandır gidiyor. Ben güzel bir film olacağına inanıyorum, umarım böylesi güzel bir kitabın filmini batırmazlar. (Batırmayın, nolur!) Oyuncu seçimlerine gelirsek, Hazel ve Gus hakkında yorum yapmak istiyorum. Shailene Woodley’in Hazel’e yakıştığını düşünüyorum. Aklımdaki Hazel tiplemesine de benziyor biraz. Ansel Elgort da Gus’u canladıracakmış; açıkçası aklımdaki Gus değil, ama en azından bir şans vermek gerekir diye düşünüyorum. Umarım iyi iş çıkarır. 6 Haziran, seni bekliyoruz!!!

 Evet çok uzattım, farkındayım. O yüzden şimdi alıntılara geçiyorum. Ama işin gerçeği alıntıları her ne kadar kısa tutmaya çalışsam da bunu başaramayacağımdan korkuyorum. Neyse, sustum ben artık.

ALINTILAR


Ben: “Eğer genç kız olmamı istiyorsan beni Destek Grubu’na yollamazsın. Bana sahte bir kimlik alırsın ki gece kulüplerine gidip votka içip esrar koklayabileyim.”
Annem: “Esrar koklanmaz bir kere.”
Ben: Gördün mü bak, bana sahte kimlik alsan böyle şeyleri bilirdim.”

 “Bana niye öyle bakıyorsun?” 
Augustus hafifçe gülümsedi. “Çünkü güzelsin. Güzel insanlara bakmaktan keyif alıyorum ve bir süre önce varoluşun basit zevklerinden kendimi alıkoymayacağıma dair bir karara varmıştım.”

 “Acının olayı bu dedi Augustus ve ardından bana baktı. “Acı hissedilmeyi talep eder.”

“Tanrım, sen harikasın.”
“Eminim bunu uluslar arası seyahat etmeni finanse eden her erkeğe söylüyorsundur,” diye karşılık verdi.

 “…Eğer hayatını başkaları uğruna yaşayamazsan en azından başkaları uğruna ölmelisin, tamam mı? Ben de ne yaşarken ne ölürken anlam ifade edecek bir hayatım olmamasından korkuyorum.”

 “Sana asla böyle bir şey yapmak istemiyorum.” 
“Ah, Hazel Grace, hiç sorun değil. Kalbimin senin tarafından kırılması bir onur olurdu.”

 Gülümsedi. Darağacı mizahı. “Sadece yukarı çıkan bir hız trenindeyim,” dedi. 
“Ve seninle en tepeye çıkmak benim için bir onurdur.”

 “Özel olmadığını çünkü dünyanın seni tanımadığını söylüyorsun ama böyle diyerek bana hakaret ediyorsun. Ben seni tanıyorum.”

 “Bazı sonsuzlar başka sonsuzlardan büyük.”

 “Bu dünyada incinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansın yok ancak seni kimin inciteceğini seçebilirsin, ihtiyar. Ben kendi tercihlerimden memnunum. Umarım o da kendi tercihlerini sever.”
5 PUAN: İşte bu kitap mükemmelliğin tanımı! Kesinlikle okumalısın!
Genç/yetişkin herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Kitabın sonunda aslında yaşadığımız her anın ne kadar değerli birer hediye olduğunu ve o hediyenin geri alınmasının ise an meselesi olduğunu aklınızdan çıkmayacak bir şekilde anlıyorsunuz.

-Zeynep.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder