12 Haziran 2015 Cuma

Okuma Etkinliği: Deha - Marie Lu (Legend #2)


KİTAP KÜNYESİ:
Orijinal Adı: Prodigy
Seri: Legend (#2)
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 360
Türü: Bilim Kurgu - Distopik - Genç Yetişkin
Goodreads | D&R | Okuoku


ARKA KAPAK


June ile Day'in yaralı bir halde Cumhuriyet'ten firar etmelerinin üzerinden yedi gün geçmiştir. Bu sırada en akla gelmeyecek şey gerçekleşir: 
Seçmen Primo ölür ve yerini oğlu Anden alır. Cumhuriyet kaçınılmaz bir şekilde kaosa sürüklenirken ikili, Day'in erkek kardeşini kurtarmak ve onları Koloniler'e götürmek için yardım etmeye gönüllü bir grup Vatansever isyancıyla güçlerini birleştirir. Ancak Vatanseverlerin bir talebi vardır: June ve Day yeni Seçmen'e suikast düzenlemelidir.

Bu eylem, uluslarına değişimi getirmek ve çok uzun süredir susturulan bir halka sesini geri kazandırmak için ellerindeki tek şanstır. Ancak June bu yeni Seçmen'in, babasına hiç benzemediğini fark ederek kararsızlığa düşer. Ya Anden yeni bir başlangıcın anahtarıysa ve Vatanseverler yanılıyorsa? Ya devrim yolu kayıp vermekten, intikam almaktan ve kan dökmekten geçmiyorsa?

"Bu kitabı bir oturuşta bitireceksiniz, o yüzden takviminizde yer açın. Çok etkileneceksiniz…" 
-The New York Journal




Okuduğum ve yorumladığım son distopik kitabı hatırlayan var mı aranızda? (Arşive bakar ve en son Aralık ayında Kiera Cass'in Saraydan Hikayeler'inin yorumunu yazdığını görür.) Kısacası oruçlunun susadığı gibi distopyaya susamışım. Ve bu distopya orucumu da Deha ile açmak harikaydı. (Metaforlarımı seviyorum. ❤)

Deha, Efsane'den de daha efsane bir kitaptı. Evet Efsane'de de aksiyon doruktaydı (yorumu için tık-tık ) fakat orada Cumhuriyet'i her boyutuyla göremiyordunuz ve bu eksiklik hissediliyordu. Ama Deha'da Cumhuriyet'in en tenha kuyularını, tarihine gömülmeye çalışılan sırlarını, hatta Cumhuriyet'in sınırlarının ötesindekileri de görme fırsatı yakalıyoruz. Kısacası bu kitapta o distopik dünyayı iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Dikkat edin, yorumun geri kalanı kitaba dair ufak ipuçları içerebilir.

June Cumhuriyet'e ihanet ederek Day'i idamdan kurtardıktan sonra tek çareleri Vatanseverler'in kapısını çalmak oluyor. Day'in ayağı yaralı ve kardeşi Eden'ı bulmakta kararlı. Vatanseverler’in lideri Razor ile bir anlaşma yapıyorlar: Day’in ayağının ameliyat edilmesi ve kardeşinin bulunması karşılığında Day ve June yeni Seçmen Primo’nun öldürülmesi ve halkın bir devrim çıkarmasına ön ayak olacak. (Bu arada June ve Day’in Efsane’nin sonunda başlayan ve birkaç gün süren tren yolculuğu sırasında ülkede önemli olaylar oluyor; eski Seçmen Primo ölüyor ve yerine oğlu Anden geçiyor.)

Day’in görevi Anden’i vurup halk arasındaki ünü sayesinde bir isyan çıkartmak iken, June’un payına da Anden’in ona olan ilgisinden faydalanıp kaleyi içten fethetmek oluyor. June başkente gidip sanki istenmeden yakalanmış numarası yaparken, Day Vatanseverler’le kalıp suikast gününü bekliyor. Dolayısıyla yaklaşık 150 sayfa kadar birbirlerinden ayrı kalıyorlar ve kitap boyunca canımı en çok sıkan bu 150 sayfa oldu. Çünkü böyle distopik kitaplarda çiftler birbirinden ayrı düşünce genelde başlarına kötü bir şeyler geliyor, bu korkuyla 150 sayfa okumak hoş değildi.

Kitaba heyecan katan bir diğer kısım ise, kitabın bir aşk dörtgeni içermesiydi: June, Day, Tess ve Anden. Tess’in birden Day’den hoşlanmaya başlaması beni çok şaşırttı açıkçası. Daha dün küçük sevimli kızdı, bugün gelmiş Day’i baştan çıkartmaya çalışıyor?! Gerçi kitapta kalbi en çok kırılan o oldu bana kalırsa. June ve Anden’ı tahmin edebiliyorsunuz zaten kitabın gidişatından. Fakat burada beni zora sokan şey, Anden’dan nefret edememem; hatta bir noktada ona sempati duymam oldu. “Ne yapıyorsun, Zeynep? Kendine gel. Senin adamın Day!” cümlesini kendime yeteri kadar tekrarlayınca Anden’ın etkisinden ancak kurtulabildim.

Kitap boyunca Day ve June’un çatışmalarını neredeyse her sahnede göreceksiniz ve bu çatışmalar benim içimdeki fangirl’ü dahi rahatsız etmedi. Çünkü yaşanması gereken sahnelerdi. Asıl o sahneler olmasaydı olmazdı.

Kitabın en sevdiğim sahnesi tartışmasız Day’in halka konuşma yaptığı sahneydi. O kadar gerçek bir sahneydi ki, mikrofondan çıkan sesinin yankılanmasını kulaklarımda duydum adeta. Tüylerim diken diken oldu desem yeridir.


Efsane okuduğum en gerçekçi devrim serilerinden biri. (Henüz Şampiyon’u okumadım ama o kitaptan beklentilerim tavan yapmış durumda.) Olayları hem mağdur, hem de lider tarafından gözler önüne serebiliyor. [Ve tabii ki sizi önce karakterlere derinden bağlayıp sonra acı çekmeniz için elinden geleni yapıyor. *ağlama efekti* (Neyse ki Şampiyon şuan baş ucumda duruyor ve bu yazıyı bitirdikten sonra ona başlayacağım. ^_^) ]


ALINTILAR



Kendime, "Korkma," diye fısıldadım, gözlerim sımsıkı kapalıydı. "Korkmak gibi bir lüksün yok." 

Aşk mantıksızdı, aşkın sonuçları vardı, bunu ben kendime yapmıştım ve buna dayanabilirdim.


5 PUAN: Harikaydı! Okumazsan çok şey kaybedersin.
 Evet, Efsane güzel kitaptı falan ama Deha olayları tamamen farklı bir boyuta taşımış. Ve öyle bir sonu var ki, spoiler vermek istemem ama elinizde Şampiyon olmadan okumayın derim. ;)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder