14 Şubat 2014 Cuma

Kitap Yorumu: Mekanik Prens (Cehennem Makineleri #2) - Cassandra Clare

KİTAP KÜNYESİ:
Kitabın Adı: Mekanik Prens
Özgün Adı: Clockwork Prince
Yazarın Adı: Cassandra CLARE
Serinin Adı: Cehennem Makineleri
Sayfa Sayısı: 596
Yayınevi: Artemis
Piyasa Fiyatı: 28,00
Goodreads Puanı: 4.48

Londra Enstitüsündeki dengeler hiç bu kadar hassas olmamıştı. Konsey, Charlotteın gücünü elinden almak ve bu gücü, ahlak değerlerinden yoksun, gözünü iktidar hırsı bürümüş Benedict Lightwooda vermek istiyordu.
Will, Jem ve Tessa, Enstitüyü ve Charlotteı kurtarma umuduyla Mortmainin geçmişiyle ilgili sırları araştırmaya karar verdi. Ancak tek keşfettikleri düşmanın amacı değildi. Aynı zamanda Tessayla ilgili huzursuz edici Gölge Avcısı bağlantısını da öğrendiler. Zaten Will ve Jem'in ilgisi arasında kalan Tessa, kendisinin bizzat bir canavara dönüşmesine Gölge Avcılarının yardım ettiğini öğrenince başka bir seçimle daha yüz yüze gelecekti.



BENİM YORUMUM

SERİNİN İLK KİTABINI OKUMAYANLAR İÇİN FAZLA, BU KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN İSE AZ SPOILER İÇERİR!

Herkese merhabalar! Kısa bir süre önce Mekanik Melek’in yorumunu yapmıştım (tık-tık!), şimdi de serinin ikinci kitabı Mekanik Prens yorumu ile karşınızdayım. Aslında bu seriyi çok sevdim ve kitapları biraz daha yavaş okumak istemiştim, ama dayanamadım ve ikinciyi de okudum hemen. Hatta üçüncü kitabı da en kısa zamanda okuyup, yorumlaması ile karşınızda olacağım. *-* Çünkü Mekanik Prens de bir sayfacık daha okuyabilmek için kıvranacağım bir yerde bitti – aslında öyle olmasaydı bile bir sayfacık daha William Herondale okumak için her şeyi yapabilirdim. HER ŞEYİ.

Kitap hakkında yoruma geçmeden önce, kapaktan hiç hoşlanmadığımı belirtmek istiyorum. İlk kitapta orijinal kapak kullanılmışken, neden ikinci de saçma sapanlaşıyor, Artemis? Neden?! Özellikle o gözlüğe benzer şeyleri kim, hangi kafayla kitapla bağdaştırdı hiçbir fikrim yok!

Neyse, kitap yorumuna geçiyorum..
İlk kitabın sonunda Mortmain’in oyununa gelip De Quincey’i öldüren, bir de üzerine Mortmain’i ellerinden kaçıran Enstitü yönetiminin, Benedict Lightwood tarafından Enstitü’nün ellerinden alınma tehdidi ile başlıyor ikinci kitabımız. Bunun üzerine Charlotte’a Mortmain’in izini bulması için iki hafta veriliyor, eğer bulamazsa muhtemelen Enstitü Benedict Lightwood’a teslim edilecek. Ve tabi ki Enstitü’dekiler böyle bir şeye izin veremez. O yüzden hemen Mortmain’in izini aramaya başlıyorlar, ve kitabın sonuna kadar da tek amaçları onun izini bulmak oluyor, ama nafile! Kitabın sonunda dahi Mortmain’in tam olarak yerini bulamıyorlar. Mortmain yer yarılmış içine girmiş. Hiçbir yerde yok ve buna rağmen neredeyse her yerde casusları var. Aklınıza gelebilecek her yerde, hiç abartmıyorum.

Kitap gerçekten doluydu. O kadar çok sebep-sonuç ilişkisi ile ortaya çıkan olay vardı ki, hepsine değinmem mümkün değil. Bu kitapta Tessa’nın ne olduğunu öğreniyoruz artık, diyebilmeyi çok isterdim. Ama diyemiyorum. Çünkü Tessa’nın hala tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Buna rağmen, Will hakkında ŞOK EDİCİ bir gerçek öğreniyoruz.  Ve bunu öğrendiğimizde şimdiye kadar takındığı tavırların hepsi bir anlam kazanıyor. Bu kitapta Will için cidden çok üzüldüm, hem de çok. Kolay kolay ağlayamadığım için ağlamadım, ama içim ezildi. Kitabın içine girip ona sarılıp teselli etmek istedim. :(

Tessa, Will’e karşı olan duygularını ele vermemek için kitabın ilk bölümlerinde onunla göz göze dahi gelmek istemiyor. Ve zamanının neredeyse çoğunu Jem ile geçiriyor. Jem’in arkadaşçı ve nazik tavırları ona çok yardımcı oluyor. Ama Jem ona karşı sadece “arkadaşça” duygular beslemiyor, fazlası da var. Ve Jem, Tessa’ya açılınca, Tessa da Jem’in böyle düşünmesinden hoşlanıyor. Açıkçası ne oldu da, Tessa birden “çok nazik, çok arkadaşça” dediği Jem’e bu gözle bakmaya başladı bilmiyorum. Ama bence sırf Will’den kendini uzak tutmaya çalıştığı için böyle yapıyor. Ama Tessa’cım, Will senin uzak durman gereken son kişi!
Şimdi böyle konuştuğumda, sanki Jem’i sevmiyormuşum gibi oldu. Ama hayır, Jem’i de çok seviyorum. Sevmemek mümkün değil. Ama kitapta Will’in düşüncelerine baya yer verilmiş, ve okurken Will’i gerçekten hissettim. Yani Tessa ile birbirlerine karşı olan hislerinden o kadar eminim ki, Will & Tessa (Wessa) desteklememem mümkün değil. #SorryJem :(

Ve eğer hakkındaki duygularımı anlatmazsam olmazsa olmaz bir kısım var. Kitabı okuyanların beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum. Eğer kitabı henüz okumadıysanız, size bir paragraflık bay bay diyorum. :*

KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN RAHATSIZ EDECEK DERECE SPOILER İÇERİR!
Evet, şimdi kitabı okuyanlarla baş başa kaldığımıza göre… Will’in Tessa’ya duygularını açtığı ve Tessa’nın istemese de onu reddetmek zorunda olduğu o bölüm neydi öyle? Kalbimi çıkarıp üzerinde tepinmelerini yeğlerdim! Ağlayamadım da, sadece kızarıp kaldım. Ve boğazımdan acı dolu küçük bir çığlık çıktı sadece. Ve sonra Will’in Jem & Tessa’yı nişanlanmaları üzerine tebrik etmesi… Dediğim gibi kalbimi söküp üzerinde tepinselerdi bu kadar içim acımazdı.

BÜYÜK SPOILER BİTTİ!

Artık gözlerinizi açabilirsiniz, sevgili henüz kitabı okumayan arkadaşlarım. Eğer siz de benim gibi geç kaldıysanız, bir dakika daha kaybetmeyin ve kitapları alın!

ALINTILAR

İğrenç değiller,” dedi Tessa.
Will gözlerini kırpıştırdı. “Ne?”
“Gideon ve Gabriel,” dedi Tessa. “Aslında bayağı yakışıklılar ve hiç de iğrenç değiller.”
“Ben ruhlarının simsiyah derinliklerinden söz ediyordum,” dedi Will kasvetli bir sesle.
Tessa güldü. “Senin ruhunun derinlikleri sence ne renktir Will Herondale?”
“Leylak,” dedi Will.
 
“Ah,” dedi bir ses kapıdan, “yıllık herkes Will’in delinin teki olduğunu düşünüyor  toplantınızı mı yapıyorsunuz?” 
“O iki yılda bir yapılıyor,” dedi Jem. “Hayır, bu o toplantı değil.”

 “Seni ilk gördüğüm anda mı, ikincisinde mi, üçüncüsünde mi, yoksa dördüncüsünde mi sevdiğimi söyleyemem. Ama bana doğru yürürken sana baktığım ilk anda, seninle olduğum takdirde bütün dünyanın gözümden silineceğini anladım. Yaptığım, hissettiğim ve düşündüğüm her şeyin merkezi sendin.”

 “Sen ve ben, Tess, birbirimize benziyoruz. Kelimelerle yaşayıp nefes alıyoruz. Asla kimseyi sevemeyeceğimi ve kimsenin beni sevemeyeceğini düşündüğüm zamanlarda hayatıma son vermemi engelleyen şey kitaplar oldu. Belki de tamamen yalnız olmadığımı düşünmeme neden olan şey onlardı. Bana karşı dürüsttüler. Ben de onlara karşı dürüsttüm. Kelimelerini, yazdıklarını okuduğumda, bazen kendini nasıl yalnız hissettiğini ve korktuğunu ama her zaman cesur davrandığını okuduğumda… senin umutlarını, duygularını, hayallerini kendi yüreğimde hissettim. Rüya gördüğümü ve seninle olduğumu hissediyordum . Rüyanda gördüklerini görüyor, istediklerini istiyordum ve o zaman gerçekte sadece seni istediğimi anladım.”

5 PUAN: İşte bu kitap mükemmelliğin tanımı! Kesinlikle okumalısın!
 Eğer fantastik seri, kötü çocuk, ve biraz da aşk üçgeni seviyorsanız; durmayın hemen listenize ekleyin. Ben de seviyorsanız diye soruyorum, kim sevmez ki?!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder