23 Temmuz 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu & Bir Kadının Hayatından 24 Saat - Stefan Zweig


  Merhabalar!

  Ne zamandır uzun öyküler okumaya başlamak istiyordum ve Stefan Zweig ile başladım. Bu deneyimeme bakılırsa bundan sonra da sık sık okumaya devam edeceğim. Hatta Alice Harikalar Diyarında, Yer Altından Notlar gibi merak etiğim birkaç kitabı yakında okumak için aldım bile.

  Can Yayınları, Zweig'ın -sanırım en bilinen- iki öyküsünü bir araya getirerek yayımlamış ve bence çok güzel olmuş. İkisi de bir erkek tarafından hayatları değişen kadınların bakış açısıyla anlatılan, sade ama çarpıcı dile sahip sürükleyici öyküler.


BİR KADININ HİSLERİ HER ŞEYİ, KELİMELERE VE BİLİNCE İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN BİLİR.❞


  En sevdiğim öykü tartışmasız Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu oldu ve içimden bir ses yazarın diğer kitaplarını okusam da hiçbirinin bu öykünün verdiği zevki veremeyeceğini, hissettirdiklerini hissettiremeyeceğini söylüyor. 

  Öykü, meşhur bir yazara doğum gününde gelen anonim bir mektupla başlıyor. Mektup ise "Dün çocuğum öldü," cümlesiyle başlıyor ve daha bu cümleyle okuyucunun dikkatini son cümlesine kadar üzerine çekiyor. Genç kızken kapı karşısındaki eve taşınan genç erkeğe aşık olan ve onun tüm hayatını kapı deliğinin arkasından sessizce izleyen ama asla fark edilmeyen, yıllar sonra onunla tanışabilmek için tüm hayatından vazgeçebilen bir kadının hikayesi anlatılıyor.

  Öyküyü öylesine uyumadan önce başlamak için elime almıştım ve gecenin üç buçuğuna kadar beni ayakta tutmuştu ve ertesi gün 8.50'de başlayan dersime gidememiştim. Değdi mi? Sonuna kadar. 

  Aslında öyküyü okuduysanız sizinle saatlerce hakkında konuşabilirim ama burada hakkında daha fazla şey söylemek istemiyorum çünkü hakkında ne kadar az bilerek okumaya başlarsanız o kadar daha zevkli olacaktır gibi geliyor bana. Herkese tavsiye ederim. 55 sayfaya koskoca bir hayatı sığdırmış Stefan Zweig. Ne kalın romanlar var ki bunun çeyreğini yapamıyorlar.

  Bir Kadının Hayatından 24 Saat ise 40 yaşını geçmiş dul ve zengin bir kadının, 20lerindeki kumarbaz bir erkekle geçirdiği ve bir hayatının geri kalanında her gün üzerinde ağırlığı taşıdığı bir gününü anlatıyor. Başta tamamen yardım etme iç güdüsüyle başlayan bu şey sonra bir başka şeye, sonra ise çok daha başka bir şeye dönüşüyor.

  İnsanların duygularının, hatta en tutkulu olanlarının bile ne kadar geçici olduğunu yine çok basit ama etkili bir dille anlatmış yazar. 

 Stefan Zweig 1900'lerin ilk yarısının Avrupasını betimlemeleriyle çok güzek anlatıyor eserlerinde. Okurken olayın geçtiği yerleri sanki film izliyormuş gibi canlılıkla hayal edebiliyorsunuz, en azından benim için öyleydi. Kısacası Zweig eserlerini bundan böyle sık sık blogumda görürseniz şaşırmayın, çünkü malum, sevdiğim şeylere abanma huyum vardır. ^_^

Zeynep Ebrar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder