24 Ağustos 2017 Perşembe

Kitap Yorumu: Sis ve Öfke Sarayı | Sarah J. Maas



  Sevdiğin bir kitabın mı yoksa sevmediğin bir kitabın mı yorumunu yazmak daha kolay derseniz, cevabım her zaman sevmediğim bir kitap olacaktır. Çünkü sevmediğin şeyi yargılamak kolay; konudan bahsedersin sonra sevmediğin şeyleri sıralarsın, eğer nefret edilecek derecedeyse bir iki paragraf boyunca daha yargılarsın ve voilà! Oldu bitti bile!

  Fakat söz konusu sevdiğiniz hatta çok sevdiğiniz kitaplar ise duygularınızı anlatmak o kadar kolay olmayabilir. Yüz yüze olsak bu noktada ses tonum, mimiklerim ve el kol hareketlerim kelimelerimin tükendiği yerde yardımıma koşabilirdi ama maalesef öyle bir lüksüm de yok burada. O yüzden elimden gelenin en iyisini yapacağım ama asla kitabı hakkıyla yorumlayamayacağımı şimdiden söylemeliyim.

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Kitap Yorumu: Sempre | J. M. Darhower


  Merhaba!

  Bir süredir pek yazı girmesem de, kitap okumaya devam ediyorum. Bazen ara verip diziye, filme sarıyorum. Ama bazen iki üç gün içinde 2 film 2 kitap okuduğum oluyor ve ben hangi birini girsem derken zaman herşeyi alıp götürüyor. Bu gibi durumlar için hepsini azar azar anlattığım bir belli bir başlık bulmak istiyorum.

  Neyse, şimdi konumuz bu değil. Konumuz Sempre! Bu yıl içinde okuduğum en iyi serilerden biri.

  Sempre, İtalyanca'da her zaman, sonsuza dek, devamlı, aralıksız gibi anlamları olan bir kelime. Tıpkı Haven ve Carmine'in arasındaki aşk gibi.

  Bu serinin mükemmelliğini nereden anlatmaya başlasam ki? Derin karakterlerinden mi, yazarın kaleminin çarpıcılığından mı, yoksa kurgusundan mı? ana hikaye iki kitaptan oluşuyor (ayrıca novella ve yan kitabı var ama onları henüz okumadım) ve kitap başına ortalama 500 sayfadan hesaplarsak 1000 sayfadan fazla ediyor ama hiç sıkılmadım okurken! Tam tersine bitmesin diye yavaş yavaş okumaya çalıştım. Bazıları kurgunun belli yerlerde yavaşladığını düşünebilir ama beni hiç rahatsız etmedi bu durum, hatta o kısımları da büyük bir zevkle okudum çünkü... ah, çünkü o kadar mükemmel işte!

23 Temmuz 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu & Bir Kadının Hayatından 24 Saat - Stefan Zweig


  Merhabalar!

  Ne zamandır uzun öyküler okumaya başlamak istiyordum ve Stefan Zweig ile başladım. Bu deneyimeme bakılırsa bundan sonra da sık sık okumaya devam edeceğim. Hatta Alice Harikalar Diyarında, Yer Altından Notlar gibi merak etiğim birkaç kitabı yakında okumak için aldım bile.

  Can Yayınları, Zweig'ın -sanırım en bilinen- iki öyküsünü bir araya getirerek yayımlamış ve bence çok güzel olmuş. İkisi de bir erkek tarafından hayatları değişen kadınların bakış açısıyla anlatılan, sade ama çarpıcı dile sahip sürükleyici öyküler.


BİR KADININ HİSLERİ HER ŞEYİ, KELİMELERE VE BİLİNCE İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN BİLİR.❞


16 Temmuz 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Hep Seni Bekledim (Wait For You #1) - Jennifer L. Armentrout



   Herkese merhabalar!

  Bir süredir yazamadım, kitap okumadığımdan değil; okuyorum ama yazmak için bilgisayarı açmak ve en az yarım saat onun sıcaklığıyla pişmek zor geliyor. Hali hazırda olan sıcak fazlasıyla yeterli geliyor zaten.

  Şart olan sıcaklık şikayetimi de aradan çıkardığıma göre asıl konuya geçebilirim sanırım. :D

   Jennifer L. Armentrout ile Obsidiyen serisi ile tanışmıştım ve hala bitirmememe rağmen, o seriyi seviyorum. Yeni yetişkin kitaplarıyla Hep Seni Bekledim ile yeni tanıştım ve şimdiden söylemeliyim ki, genç yetişkin türünü kesinlikle daha iyi yazıyor.

 Avery üniversite için ülkenin bir diğer ucuna, evinden, ailesinden olabildiğince uzağa gidiyor; çünkü Avery geçmişinden kaçışta. Okulun ilk günü Cameron Hamilton'a tosluyor. Yanlış okumadınız, derse geç kalacağım diye koşarken bildiğiniz tosluyor ve sonra da derslere geç girme fobisinden dolayı derse de girmeyip geri kaçıyor. Kısacası Avery her şeyden kaçıyor. Doğal olarak Cameron'ın ona olan ani ilgisinden de.

30 Haziran 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Her Şey - Nicola Yoon


❝İSTEMEK DAHA ÇOK İSTEĞİ BERABERİNDE GETİRİYORDU. İSTEMENİN SONU YOKTU.❞

  Bugün Büşra'nın (Kitapların Senfonisi) hediyesi olan, aynı Büşra gibi çok güzel bir kitabın yorumuyla geldim. Hatta 2017'de okuduğum en iyi kitaplardan biri diyebilirim - ki sayıları bir elin parmağını geçmez. O kadar iyiydi ki, benim gibi yavaş bir okura bile yaklaşık 9 saat içinde bitirtti kendini. Kitaptakiçizimleri çıkarırsak 250 sayfa falan kalsa bile, 9 saat benim için bir rekor olmalı!

  Maddy 18 yaşında ve hayatı boyunca hiç evden dışarı çıkmadı çünkü onu dışarıdaki miktoplara karşı savunmasız kılan ender bir bağışıklık sistemi hastalığına sahip. Annesi doktor olduğu için şanslı aslında, dışarı çıkamasa bile annesi elinden geldiğinde ona evde özgürlük sağlamaya çalışıyor. Maddy durumunu kabullenmiş ve hayatından memnun. Sahip olamayacağı şeyleri - dışarını - istemiyor, elindekilerle mutlu olmaya çalışıyor ve gerçekten mutlu da.

29 Haziran 2017 Perşembe

Kitap Yorumu: Karanlıkta Işık Aranmaz - Claire Contreras


  Herkese Merhabalar!

  Az önce bitirdiğim bir kitabın yorumuyla geldim. Yaz olduğu için rahat rahat okuyabiliyorum ve üzerinden çok geçmeden taze taze yorum girmeyi de seviyorum. Yoksa okuduktan hemen sonra yorum girmeyip unuttuğum için hiç yorum giremeyeceğim o kadar çok kitap var ki... utanıyorum.

  Blake 4 yaşındayken anne ve babası gecenin bir yarısı korkunç bir şekilde gizemli adamlar tarafından öldürülüyorlar. Blake teyzesinin yanında yaşamaya başlıyor. 14 yaşına geldiğinde teyzesi de kanserden ölüyor. Koruyucu aile gibi bir eve yerleştiriliyor, Blake'le birlikte 3 kimsesiz çocuğa bakan Maggie'nin yanına.

  Blake sevdiği insanların sebepsizce ölmesine alıştırmış kendini. Dolayısıyla Maggie'nin evinde tanıştığı ilk aşkı Cole de dahil herkesi kendisinden uzaklaştırıyor. Hep diken üzerinde, kilitli kapılar arkasında yaşıyor. 25 yaşında teyzesinin onun için yazdığı bir mektubu bulup onu sorgulamaya iten birkaç gerçeği öğrenince geçmişini irdelemeye başlıyor ve olaylar gelişiyor.

27 Haziran 2017 Salı

Pikap #1


  Merhabalar!

  Tanıştırayım, yeni yazı serim: Pikap! Şimdiye kadar blogda müzik konusuna pek girmesem de, hayatımın büyük bir parçasıdır. Gün içinde arka planda müzik olmasını çok severim. Hatta bazen çok sevdiğim kitaplar için özellikle birkaç şarkı belirleyip okurken sürekli onları dinlerim. Böylece aradan aylar geçse de o şarkıları tekrar dinlediğimde kitabı okurken yaşadığım hisleri çok net bir şekilde hissedebiliyorum.

  Tür konusunda ise kendimi bir türlü kısıtlayamam. Pop da dinlerim, grunge da, indie da, alternatif de, country de - hatta türünü bilmediğim şeyleri bile. Kısacası kulağıma iyi gelen her şeyi dinlerim ve tuttuğum şarkıcıyı/grubu araştırmayı severim. Kimmiş, nereliymiş, ilk sözcükleri nelermiş gibi basit şeyler - takıntı seviyesinde değil kesinlikle. Ama her şarkısını beğendiğim ve dinlediğim bir grup ve şarkıcı da yoktur sanırım. Böyle garip bir şey işte.

21 Haziran 2017 Çarşamba

Kitap Yorumu: Lovely Vicious Serisi - Sara Wolf



❝Düşmanını sevme. Ona savaş aç.


  Kitapların kapakları ve isimleri çok güzel değil mi? Sırf onlara bakarak saatler geçirebilirim. *-* Bu kadar pinti bir insan olmasaydım, sırf kapakları için bu edisyonlarını satın alabilirdim. 

  Normalde bu kitapların varlığından haberim bile yoktu ama internette gezerken kapağını gördüm ve konusunu dahi bilmeden öylesine okumaya başladım, sonra gerisi geldi. Ben de ayrı ayrı yorumlamaktansa seriyi bitirip yorumlamak istedim. Zaten bana kalırsa yazar kurgudaki bazı gereksiz uzatılmış kısımları çıkartarak 3 kitabı uzun bir kitap olarak bile yazabilirdi. Çünkü ilk kitabı gerçekten sevmeme rağmen sonrasında bitse de gitsek dediğim yerler olmadı değil.

11 Haziran 2017 Pazar

Dizi Yorumu: True Blood #1



  Kesintisiz izlediğiniz, hatta belki izlerken aç, uykusuz kaldığınız iyi bir dizi olmadan geçen yaz nedir ki? Bence iyi bir yaz değildir. Geçen sene Pretty Little Liars'ı böyle takıntılı bir şekilde izlemiştim, hatta LYS sınavına kalan son iki haftada falan stresten midir nedir, ders çalışmak yerine PLL izlemiştim. Pişman mıyım? Hayır!

  Bu yazın dizisi de True Blood olacak sanırım, eğer daha iyisini bulamazsam. Çünkü geçtiğimiz geçen hafta öylesine sadece ilk bölümü izlemek için başladım ve şuan 4. sezonun yarısına geldim. Bu da demek oluyor ki 1 haftada yaklaşık 80 bölümlük dizinin 43 bölümünü izlemişim (evet, böyle hesap yapınca kulağa fazlasıyla işsizmişim gibi geldiğinin farkındayım ama işsizliğimden değil, tamamen dizinin istisnasız her bölümünün tam da nefesini tutarak izlediğin sahnede bitmesinden kaynaklanıyor).

  Şimdiden uyarayım, çok da spoiler'sız bir yorum olmayacak, ona göre okuyun.

5 Haziran 2017 Pazartesi

Kitap Yorumu: Cinder (Ay Günlükleri Serisi #1) - Marissa Meyer




  Herkese merhabalar!

  Bugün çok sevilen ve benim okumak için geç kaldığım bir kitabın yorumuyla geldim; CINDER! Şu meşhur gelecekteki Cindirella hikayesi, Cindirella'nın ayakkabısını değil de direk ayağını düşürdüğü hikaye.Yazar öyle bir kurgulamış ki, Cindirella gelecekte yazılmış olsaydı bu olurdu o derece.

  Cinder bir sayborg, yarı robot yarı insan. Geçirdiği bir kaza yüzünden bir kolu ve bir bacağı tamamen protez ve bunun dışında onu insanlara göre kimi zaman avantajlı kimi zaman dez avantajlı kılan özelliklere sahip. Yalan dedektörü gibi yalan söylendiğini anlıyor; ama toplumda ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Onu evlatlık alan üvey annesi ona insan dışı muamele yapıyor ve adeta Cinder'in tüm yasal hakları annesinde, sanki bir malmış gibi.

2 Haziran 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Tehlikeli Kızlar - Abigail Haas



EĞER BİRİLERİ YETERİNCE UĞRAŞIRSA HEPİMİZİN SUÇLU GÖRÜNMESİ MÜMKÜN DEĞİL MİDİR?


Tehlikeli Kızlar okuduğum en psikopat kitaplardan biriydi. Hatta vazgeçtim, direk okuduğum en psikopat kitaptı.

Anna, erkek arkadaşı Tate ve en yakın arkadaşı Elise diğer beş arkadaşlarıyla birlikte liseden mezun olmadan önce bir haftalığına Aruba'ya tatile gidiyorlar. Haftanın sonu gelmeden Elise 13 yerinden bıçaklanarak cinayete kurban gidiyor. Birinci derece şüpheli ise Anna.

Kitaba başlarken okuduğum birkaç olumlu yorum nedeniyle beklentilerim baya yüksekti. Kitabın basımı falan da çok güzel zaten, renkli sayfalar, cildi mildi herşey harika. Kitap kendini okuttu da, okudukça okuyasım geldi. Kendimce spekülasyonlar yapıyorum, karakter analizleri yapmaya çalışıyorum, merakım hep hat safhada.

9 Nisan 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Karanlık Ormanda - Ruth Ware

Merhaba!

Ne zamanki blogla daha yakından, daha istikrarlı olarak ilgilenmek istesem en fazla iki hafta sürüyor. Bir şekilde hevesimi kaybediyorum önce, sonra üzerine kimi zaman okul, kimi zaman hayat ekstra engeller koyuyor ve değil blogla ilgilenmek parmağımı kaldırmak istemiyorum, tek istediğim kat kat batteniyelerle yatakta top olmak oluyor. Fakat tüm bunlara rağmen her seferinde kendime blog tutmayı aslında sevdiğimi (bakmayın ilgilenmediğime, blog tutmak denildiği zaman hep kalbim pır pır ediyor) hatırlatıyorum ve bir şekilde işleri en baştan alıyorum - mesela tema değiştirmek gibi. Bu kez de artık yorum girmek daha kolay olsun diye genelde kitap yorumlarına girdiğim o kitap tanıtımı kısmını kaldırıyorum. Çünkü genelde tek tek o bilgilere bakıp resim boyunu, harf kalınlığını ayarlayayım derken aslında zahmetsiz olması gereken bir yorumu zorlaştıran kısım o oluyor. O yüzden işleri kolaylaştırıp, yazmama sebeplerimi azaltmak istiyorum.

Neyse, şimdi işin yorum kısmına geçelim, laklakımı dinlemek istemeyenler direk aşağıdan başlayabilir:


                         

11 Şubat 2017 Cumartesi

Kitap Yorumu: Postacı Kapıyı Çalmayacak - Ava Dellaira

TANITIM

Kitabın adı: Postacı Kapıyı Çalmayacak 
Orijinal adı: Love Letters to the Dead
Yazar: Ava Dellaira 
Sayfa sayısı: 352   
Yayınevi: Martı Yayınları
Türü: Genç Yetişkin, Çağdaş Kurgu 
Goodreads Puanı: 3,83
Puanım: ★★★ 

"Bazı şeyler var ki artık bu dünyada olmayan kimseye söyleyemem.  

Size bu mektupları yazmaya başayınca kendi sesime kavuştum. Sonra bana yanıt veren bir ses duydum. Bir şarkının farklı tınlayışında, bir filmin hikayesinde, kaldırımdaki çatlakta açan bir çiçekte buldum yanıtı. Bir pervanenin kanat çırpışında, dolunaya dönen ayda... Yeryüzünde bu mektupları gönderebileceğim bir adres yok. Öldüğünüzü biliyorum ama sizi duyuyorum.  

Hepinizi duyuyorum. Buradaydık, bunun bir anlamı var, diyorsunuz."  
Kısa süre önce ablasını kaybeden Laurel, onun nasıl öldüğünü bilen tek kişidir ve bu sırrı kimseyle paylaşamamasının bir nedeni vardır.  

Onu bu karanlıktan çıkaracak yardım eli, hiç beklemediği bir yerden gelir. Genç kız okulda verilen bir ödevle mektuplar yazmaya başlar. Bu mektupların ortak noktası ise erken yaşta hayata veda etmiş, onun için anlamı olan Amy Winehouse ve Kurt Cobain gibi ünlü isimlere yazılmasıdır. Zaman geçtikçe bu duygu yüklü mektuplar hem ablasının ölümü üzerindeki sır perdesinin aralanmasına hem de Laurel'in kendine bir yol çizip yetişkin bir bireye dönüşmesine yardımcı oluyor.



27 Ocak 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Uğultulu Tepeler - Emily Brontë

TANITIM

Kitabın adı: Uğultulu Tepeler 
Orijinal adı: Wuthering Heights
Yazar: Emily Bronte 
Sayfa sayısı: 343 
Türü: Klasik, Romantik, Gotik 
Goodreads Puanı: 3,82
Puanım: ★★★ 

Emily Bronte'un romantizmin en üst noktası kabul edilen ve yazarın hayatı boyunca yazdığı tek kitap olan "Uğultulu Tepeler", 'Aşkın gereği nedir?'i sorguluyor. 

Birbirlerine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen bir çiftin çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir aşk öyküsü... Romantizm akımının önemli temsilcilerinden biri olan "Uğultulu Tepeler" kimsesiz Heathcliff ve birlikte büyüdüğü Catherine'in nefretle beslenen ölümcül ve ölümsüz aşk hikayesini anlatıyor.