8 Şubat 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Ben Ölmeden Önce - Lauren Oliver

KİTAP KÜNYESİ:
Orijinal Adı: Before I Fall
Seri: -
Yayınevi: Artemis 
Sayfa Sayısı: 512
Türü: Yeni Yetişkin - Çağdaş - Gerçekçi Kurgu

ARKA KAPAK


Belki sen beklemeyi göze alabilirsin...

Belki senin için bir yarın var. Belki senin için bin, üç bin ya da on bin yarın var; banyo yapabileceğin, yuvarlanabileceğin, parmaklarının arasından kum taneleri gibi kaymasına izin vereceğin kadar çok zamanın var.

Ama bazılarımız için yalnızca bugün var. Ve gerçek şu ki, hiçbir zaman, ne kadar zamanın olduğunu gerçekten bilemezsin...


"Bu hikaye hızla ilerliyor, her sayfada farklı bir yöne sapıyor, karakterler sevgiden hüsrana, öfkeden şefkate dek değişen çalkantılı duygularla boğuşuyor. Bu kitabı bir anda sonuna kadar okumaktan kendinizi alamayacaksınız!"
-Publishers Weekly

"Ben Ölmeden Önce zekice kurgulanmış ve çok dokunaklı bir kitap. Lauren Oliver, yaşamın ve ölümün ne anlama geldiğiyle ilgili sıradışı bir roman yazmış."
-Kirkus Reviews


Hayatınız boyunca belli bir günde takılı kalıp, sürekli o günü yaşadığınızı düşünün. Siz zamanın kendini tekrarladığının farkındasınız, fakat etrafınızdaki herkes o gün ilk kez yaşanıyormuş gibi hayatına devam ediyor. Derinlemesine düşündüğünüz zaman ne kadar korkunç bir fikir değil mi?

Sam Kingston, 17 yaşında, lise son öğrencisi, okulun en "cool" çocuklarından Rob ile çıkıyor ve en yakın üç arkadaşıyla birlikte (Lindsay, Elody ve Ally) okulun en havalı kızları görevini üstleniyorlar. Kısacası Sam, yaşıtı bir kızın istediği her şeye sahip.

Ama Sam, normal kitaplarda okumaya alışık olduğumuz o iyi kızlardan değil. Şöyle açıklayayım; ilkokulda ya da lisede eminim Sam ve arkadaşları gibi birilerini tanımışsınızdır. Her ortamda baskın olabilen, istediklerini elde etmek için her yola başvurmaktan kaçınmayan ve en kötüsü de eğer okulda sevmedikleri kişiler listesindeyseniz, size hayatı zehir eden kızlar...

Hikayeyi sıradanlıktan çıkaran kısım, Sam'in Lindsay, Elody ve Ally ile birlikte kaza yaptığı arabada ölmesi. Korkmayın, spoiler vermiyorum! Daha kitabın ilk sayfasında bunu öğreniyorsunuz. Çünkü asıl tuhaflık, Sam'in ölmesinden sonra başlıyor.

Yoksa, ölememesi mi demeliydim? Çünkü Sam ölemiyor, zamanda sıkışıp kalıyor ve sürekli son gününü yaşıyor. Bu sonu gelmez zaman çarkından çıkmak için kendince planlar yapıyor; kaza yaptığı arabaya binmiyor, her türlü tehlikeden uzak durmak için evden çıkmıyor ama yine de sürekli aynı güne, 12 Şubat, Cuma'ya uyanıyor. Daha sonra Sam, çıkış yolunu yanlış yerlerde aradığını, biraz daha derinlere inmesi gerektiğini fark edecek.

Kitapla ilgili en çok sevdiğim şeylerden biri, ilk kısımlarda biraz nefret ettiğim ve sinir bozucu bulduğum karakterleri ileriye doğru önemseme başlamam oldu. Bu dışarıdan mükemmel, güçlü ve istediğini elde eder gibi görünen dört kız, derinliklerine inildikçe aslında hepimiz kadar kusurlu, korkak ve kusurlarını saklayıp güçlü görünmek için her şeyi göze alabilecek kızlar.

Kitap her ne kadar romantik türe girse de, ben kitabın özellikle bu amaçla yazılmadığını düşünüyorum.  Evet, çok sevimli olan sahneler vardı (Kent'i hepinizin tanıması gerekiyor! Öyle tatlı bir karakter ki. *-*), fakat kitabın yazılış amacı bundan çok daha fazlasıydı. Yazar okuyucuya bir şeyler vermek istemiş ve bu konuda başarılı da olmuş.

Kitapla ilgili şöyle bir şey vardı; bazı kısımları akıcı değildi. Kitap bitene kadar sürekli aklınızda soru işaretleri oluyor fakat öyle su gibi akıp giden, ya da kitabı elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap değildi. Bu açıdan bana klasikleri hatırlattı; bir iki günde bitirebileceğiniz kitaplar değillerdir, fakat bitirdikten sonra hayatınız boyunca bir şekilde izini üzerinizde taşıyacağınız kitaplardır. 

ALINTILAR


Popülerlik tuhaf bir şey. Onu tam olarak tanımlayamazsınız ve ondan bahsetmek havalı değildir ama gördüğünüzde tanırsınız. Şaşı bir göz ya da porno film gibi.  

O sırada değil ama daha sonra zamanı ve nasıl hareket ettiğini, akıp gittiğini, hep ilerlediğini düşünmeye başladım. Dakikalar günlere, günler yıllara dönüşüyor ve hepsi aynı yere gidiyor; zaman hep tek yönde ilerleyen bir akıntı. Hepimiz elimizden geldiğince hızlı ilerliyor, yüzüyor, ona yardım ediyoruz. 
Demek istediğim şu: Belki de beklemek elinizdedir. Belki sizin için bir yarın vardır. Belki sizin için bin, üç bin, on bin yarın vardır. O kadar çok zamanınız vardır ki, içinde yıkanabilir, yuvarlanabilir, onu altın paralar gibi parmaklarınızın arasından akıtabilirsiniz. Onu boşa harcayabilirsiniz.  
Ama bazılarımız için yalnızca bugün vardır. Ve gerçek şu ki, asla bilemezsiniz.  

Sanırım ölmek insana kendini neredeyse en yalnız hissettiren şey.  

Galiba sır bu: Her şeyin eskisi gibi olmasını diliyorsanız, yukarı bakmanız yeterli.   

Her şeyin böyle kolayca değişmesi, hep geçtiğiniz yola girip yeni bir yere varmanın böyle kolay olması beni şaşırtıyor. Yanlış bir adım attığınızda, bir an duraksadığınızda, farklı bir ara yola girdiğinizde yeni arkadaşlarınız oluyor ya da adınız kötüye çıkıyor ve erkek arkadaşınızdan ayrılıyorsunuz. Daha önce hiç aklıma gelmemişti, bunu daha önce hiç görememiştim. Ve bu tuhaf bir biçimde, tüm bu olasılıklar aynı anda var oluyormuş gibi, yaşadığımız her anın altında farklı görünen binlerce farklı an varmış gibi hissetmeme sebep oluyor.  
Veda etmek de böyle bir şey olmalı. Uçurumdan atlamak gibi. En zor kısım bunu yapmaya karar vermek. Bir kere havalandığınızda, kendinizi bırakmaktan başka yapabileceğiniz bir şey yok.  

Hayat katman katman ve hep daha fazlası, daha yenisi, daha derini var.  

...Çünkü o anda zamanın bir önemi olmadığını anlamıştım. Bazı anların sonsuza dek sürdüğünü o anda anlamıştım. Bazı anlar, bittikten sonra bile, siz ölüp gömüldükten sonra bile devam eder. O anlar yerinde kalır, ileri geri, sonsuza dek sürüp gider. Aynı anda her şeydirler ve her yerdedirler.


4 PUAN: Güzeldi, okumanı öneririm.
 Özellikle Eğer Yaşarsam gibi yaşamı ve ölümü sorgulayan kitapları seviyorsanız, kesinlikle bu kitaba da göz atmanızı öneririm. Hatta eğer karşılaştırma yapacak olursak, ben bu kitabı Eğer Yaşarsam'dan daha çok sevdim. Bu kitap biraz daha gerçekçi ve okuyucuyu sorgulamaya iten bir kitaptı.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder