13 Aralık 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: Love, Rosie - Cecelia Ahern

KİTAP KÜNYESİ:
Seri: -
Yayınevi: -Türkçe edisyonu yok-
Sayfa Sayısı: 512
Türü: Çağdaş - Romantizm - Çik-lit
Goodreads

ARKA KAPAK

Sometimes you have to look at life in a whole new way...

From the bestselling author of PS, I Love You comes a delightfully enchanting novel about what happens when two people who are meant to be together just can't seem to get it right.

Rosie and Alex are destined for one another, and everyone seems to know it but them. Best friends since childhood, their relationship gets closer by the day, until Alex gets the news that his family is leaving Dublin and moving to Boston. At 17, Rosie and Alex have just started to see each other in a more romantic light. Devastated, the two make plans for Rosie to apply to colleges in the U.S. 

She gets into Boston University, Alex gets into Harvard, and everything is falling into place, when on the eve of her departure, Rosie gets news that will change their lives forever: She's pregnant by a boy she'd gone out with while on the rebound from Alex. 

Her dreams for college, Alex, and a glamorous career dashed, Rosie stays in Dublin to become a single mother, while Alex pursues a medical career and a new love in Boston. But destiny is a funny thing, and in this novel, structured as a series of clever e-mails, letters, notes, and a trail of missed opportunities, Alex and Rosie find out that fate isn't done with them yet.

From the gifted author of PS, I Love You comes this charming, romantic, addictively page-turning novel that will keep readers laughing and guessing until the very last page.


Herkese bahar gibi hissettiren bir Cumartesi gününden merhabalar!
Umarım bu güzel günü benim gibi evinizde tıkılarak geçirmiyorsunuzdur. Tabii evde kitap okuyarak geçiyorsanız orası başka. Evde tıkılarak kitap okumak, her zaman dışarı çıkmaktan daha eğlenceli ve heyecanlı. *-* Neyse, fazla uzatmadan kitabımıza geçelim çünkü bu kitapla ilgili söyleyecek çok şeyim var. 

Love, Rosie o kadar filmi dahi çıkmasına rağmen nedense okuma listeme girmemiş olan bir kitaptı. Geçen hafta bir arkadaşıma beni ağlatacak bir kitap önerin var mı diye sordum, o da bana bu kitabı önerdi. Kitabın ilk bir kaç sayfasına şöyle bir göz attım ve sonra zaten okumakta olduğum kitabı bir köşeye bırakıp, birkaç gün boyunca bulduğum her boş vakitte bu kitabı okudum. Son bir aydır okuduğum okul kitaplarından, ya da okuyamayıp yarım bıraktığım kitaplardan sonra kesinlikle bu kitap çok iyi geldi. Bu arada, kitabı okurken ağlayıp ağlamadığımı merak ediyorsanız... tabii ki ağladım!

Love, Rosie'yi okuduğunuz diğer kitaplardan ayıracak en önemli özelliği kitabın tamamının mektuplar, ufak notlar, e-mailler, posta kartları, davetiyeler ve gazete makaleleri gibi karakterlerin direk birbirlerine yazdıkları yazılı materyallerden oluşuyor olması. Ayrıca kitap 40 yıl gibi uzun bir zaman dilimini anlatıyor. Daha önce hiç bu tarzda bir kitap okumamıştım ama kesinlikle çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim.

Rosie ve Alex 5 yaşlarından beri en yakın arkadaşlar. Okulda ders aralarında birbirlerine yolladıkları notlar ve asla öğretmenlerinin ikazlarına uymamaları sınıf öğretmenlerinin onlardan nefret etmesine yol açıyor. Asla diğer çocukları aralarına almayıp, birbirlerinin arkadaşlıklarına sadık kalmaları da onları diğer çocuklardan ayırıyor. Yıllar geçtikçe, Rosie ve Alex büyüdükçe alışkanlıkları, duyguları değiştikçe arkadaşlıkları hep aynı kalıyor. Güneş doğudan doğar, batıdan batar; Rosie ve Alex en yakın arkadaşlar.

Sonra bir şeyler değişiyor ve Rosie kendi bile fark etmeden Alex'e aşık oluveriyor. Ama Alex  başkalarına aşık oluyor. Rosie de asla ona duygularını belli etme fırsatı bulamıyor. Bu da yetmezmiş gibi tam lisenin son yılında Alex'in babasına Boston'dan iş teklifi gelmesiyle Alex, yıllardır yaşadığı ülkeyi, İrlanda'yı terk etmek zorunda kalıyor. Ama Alex ve Rosie'nin arkadaşlığı öyle güçlü ki, kilometrelerce uzaklıktan bile mektuplaşarak arkadaşlıklarını devam ettiriyorlar. Bir sene sonra Rosie Boston'daki bir otelcilik üniversitesine kabul edildiğinde sevinçten havalara uçuyor! Çünkü artık Alex'le hayalini kurduğu şeyleri gerçekten yaşayabilir.

Öyle mi dersiniz? Üzgünüz, Rosie. Kaderin senin için çoook başka planları var. Rosie Boston'a gitmeden önce, yıl sonu balosuna katılacak. Alex de hem eski okulunu son kez ziyaret etmek için, hem de Rosie'ye gecede eşlik etmek için İrlanda'ya gelecek. Fakat son anda uçakla ilgili bir sorun çıkıyor ve Alex baloya katılamıyor, Rosie'ye başka birisini bulup gitmesini söylüyor. Rosie de son dakikada sadece küçükken Alex'le sinir oldukları çocuk Brian'ı bulabiliyor.

Baloya Alex'le gidememenin verdiği hayal kırıklığıyla Rosie içkiyi birazcık fazla kaçırıyor. Farkında olmadan Brian'la mercimeği fırına verecek kadar fazla... Ve Rosie hamile kalıyor. Yeni bir ülkede, yeni insanlarla tanışıp, Alex'le birlikte hayatının en güzel yıllarını geçirmek yerine; geceleri saatlerce uyanık kalmakla, bebek bezi değiştirmekle, düşük maaşlı bir işte saatlerce çalışmakla ve bir tane bile yaşıtı arkadaşa sahip olmadan geçiyor en güzel yılları. Fakat tüm bu yıllar boyunca Rosie'de hiç değişmeyen bir şey var: Alex'e olan aşkı. Alex Harvard'da okuyup, Sally adında bir kızla evlilik planları kurup, tüm bunlardan en yakın arkadaşı Rosie'ye bahsederken bile Rosie Alex'i sevmekten hiç vazgeçmiyor. Ama hayat hem Rosie hem de Alex için sürprizlerle dolu olduğu için, hikayeleri böyle bitmiyor tabii ki, bu sadece başlangıcı.

Kitabın en sevdiğim yanı karakterlerin hem ergenlik yıllarını, hem orta yaşlarını, hem de 50'li yaşlarını okuyup, değişimlerine, olgunlaşmalarına tanık olabilmemizdi. Bir ömür boyu birbirlerine yazdıkları yazıları okudukça aslında zamanın ne kadar da kısa olduğunu görmemek elde değil. 

Kitabın başlarında Rosie'yi görmediği için Alex'ten nefret ederim sanmıştım, ama etmedim. Alex biraz... saf bir karakterdi. Sadece Rosie için değil ama önünde olan şeyleri görmekte biraz zorlanıyordu. SPOILER! Mesela Bethany ile evlenirken... Sonunda ayrılacakları o kadar belliydi ki! Ama Alex bunu görmemekte ısrar etti. SPOILER BİTTİ! 

Rosie'yi zaten kitabın başından beri sevdim. Başlarda onu güçsüz bir karakter olarak görüyoruz, yanlış seçimler yapıyor, hayatından şikayet ediyor. Ama sonra zaman geçtikçe, Rosie kendi kızıyla birlikte büyüdükçe güçlü bir kadın olarak karşımıza çıkıyor, daha doğru kararlar vermeye başlıyor. 

Çok uzattığımın farkındayım ama çok sevdim bu kitabı, bıraksanız bir bu kadar daha konuşabilirim. :D Neyse, ülkemizde 6 Şubat 2015'te çıkacak olan aynı isimli filmini dört gözle bekliyorum, deyip bitiriyorum yorumumu. *-*

ALINTILAR

Life is funny isn’t it? Just when you think you’ve got it all figured out, just when you finally begin to plan something, get excited about something, and feel like you know what direction you’re heading in, the paths change, the signs change, the wind blows the other way, north is suddenly south, and east is west, and you’re lost. It is so easy to lose your way, to lose direction.

Life is hard, so what?It's hard for everyone, isn't it? Anyone who says it's easy is a liar.

Our life is made up of time; our days are measured in hours, our pay measured by those hours, our knowledge is measured by years. We grab a few quick minutes in our busy day to have a coffee break. We rush back to our desks, we watch the clock, we live by appointments. And yet your time eventually runs out and you wonder in your heart of hearts if those seconds, minutes, hours, days, weeks, months, years and decades were being spent the best way they possibly could. In other words, if you could change anything, would you?

He is the luckiest in the world to have you, Rosie, but he doesn't deserve you and you deserve far better. You deserve someone who loves you with every single beat of his heart, someone who thinks about you constantly, someone who spends every minute of every day just wondering what you’re doing, where you are, who you’re with, and if you’re OK. You need someone who can help you reach your dreams and protect you from your fears. You need someone who will treat you with respect, love every part of you, especially your flaws. You should be with someone who could make you happy, really happy, dancing on air happy.

It's funny. I'm thirty years old now and I still feel like a little girl. I'm still looking around to check and see what other people are doing to make sure I'm not completely different; I'm still looking around for help, hoping for a quick nudge and a whisper of advice.

Why do we stop believing in ourselves? Why do we let the facts and figures and anything but our dreams rule our lives?

Ruby: Oh Rosie Dunne, expect the unexpected for once. Maybe this time you won't get such a shock when things don't go your way.

I've learned that home isn't a place, it's a feeling.

There’s something completely unnerving about seeing your parents upset. I suppose it’s because they’re supposed to be the strong ones, but that’s not just it. Ever since people are kids they use their parents as some sort of measurement for how bad a situation is. When you fall on the ground really hard and you can’t figure out whether it hurts or not you look to your parents. If they look worried and rush toward you, you cry. If they laugh and smack the ground saying “Bold ground,” then you pick yourself up and get on with it.

Today I love you more than ever; I want you more than ever. I'm a man of fifty years of age coming to you, feeling like a teenager in love, asking you to give me a chance and love me back.


5 PUAN: Harikaydı! Okumazsan çok şey kaybedersin.
En uzun yorumlarımdan biri oldu sanırım ama ben hala bu kitapla ilgili söyleyecek birçok şeyim olduğunu hissediyorum. Kitap o kadar güzeldi yani. Anlatımıyla, kurgusuyla, ağlatırken aynı zamanda güldürebilmesiyle, hayatın içinden karakterleriyle... hepsiyle 5 puanlık bir kitaptı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder